Abaküs Yazılım
8. Daire
Esas No: 2021/1786
Karar No: 2022/2214
Karar Tarihi: 31.03.2022

Danıştay 8. Daire 2021/1786 Esas 2022/2214 Karar Sayılı İlamı

Danıştay 8. Daire Başkanlığı         2021/1786 E.  ,  2022/2214 K.

    "İçtihat Metni"

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    SEKİZİNCİ DAİRE
    Esas No : 2021/1786
    Karar No : 2022/2214


    Kararın Düzeltilmesi İsteminde Bulunanlar : 1- (Davacı) …
    Vekili : Av. … 2- (Davalı) … Üniversitesi Rektörlüğü
    Vekili : Av. …
    İstemin Özeti : Danıştay Sekizinci Dairesinin 05/11/2020 tarih ve E:2016/11965, K:2020/4892 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.
    Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
    Danıştay Tetkik Hakimi : …
    Düşüncesi : Dava konusu uyuşmazlığın manevi tazminat ile maddi tazminatın 20/12/2009 tarihinden önceki kısmı yönünden davanın süre aşımı nedeniyle reddi, 20/12/2009-03/2011 dönemine ilişkin olarak maddi tazminat isteminin kabulü; yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden de Mahkeme Kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
    Dava, davalı üniversitenin Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi olan davacının, aynı Anabilim Dalındaki diğer öğretim üyeleri ile aynı koşullarda çalıştırılmasına ilişkin başvurusunun reddine ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptali istemiyle açtığı davanın lehine sonuçlanarak kesinleşmesi ve akabinde verilen iptal kararı uyarınca altı yıllık maddi kayıplarının Nöroradyolaji Bilim Dalı'nda görev yapan diğer profesör öğretim üyelerine ödenen ücretler dikkate alınmak suretiyle hesaplanarak yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesi talebiyle yaptığı 03/07/2014 tarihli başvurunun cevap verilmemek suretiyle reddedilmesi üzerine fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik uğranıldığı ileri sürülen 10.000,00-TL maddi tazminatın (ıslah sonrası 303.898,21 TL) her dönem alacağın doğduğu tarihten itibaren işleyecek faizi ile birlikte ve 30.000,00-TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
    2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 'Dava açma süresi' başlıklı 7. maddesinde; "Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür. Bu süreler; idari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,...tarihi izleyen günden başlar." hükmü, 'Üst makamlara başvurma' başlıklı 11. maddesinde; "İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur." hükmü, 'İptal ve tam yargı davaları' başlıklı 12. maddesinde; "İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır." hükmü yer almıştır.
    Davanın manevi tazminata ilişkin karar düzeltme istemi yönünden:
    Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulları tarafından verilen kararlar hakkında karar düzeltilmesi yoluna başvurulabilmesi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesinde yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır.
    Davacı tarafından öne sürülen düzeltme nedenleri sözü edilen maddede belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymadığından manevi tazminata ilişkin düzeltme isteminin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
    Davanın maddi tazminata ilişkin karar düzeltme istemi yönünden:
    Kararın düzeltilmesi istemine ilişkin dilekçede öne sürülen düzeltme nedenleri, dava konusu uyuşmazlığın maddi tazminata ilişkin kısmı yönünden 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesine uygun bulunduğundan karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay Sekizinci Dairesinin 05/11/2020 tarih ve E:2016/11965, K:2020/4892 sayılı kararının maddi tazminata ilişkin kısmı kaldırılarak, bu kısım açısından işin esası yeniden incelendi.
    Dava dosyasının incelenmesinden, davalı üniversitenin Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi olan davacının, aynı Anabilim Dalındaki diğer öğretim üyeleri ile aynı koşullarda çalıştırılmasına ilişkin başvurusunun reddine ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davada, … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:… , K:… sayılı dava konusu işlemin iptaline ilişkin karara karşı davalı idare tarafından yapılan temyiz başvurusunun Dairemizin 26/12/2013 tarih ve E:2011/3717, K:2013/11070 sayılı kararıyla reddedilerek, Mahkeme Kararının onandığı; karar düzeltme isteminin de Dairemizin 02/06/2014 tarih ve E:2014/3628, K:2014/4584 sayılı kararıyla reddedilerek anılan Mahkeme Kararının kesinleşmesi üzerine davacı tarafından 03/07/2014 tarihinde yapılan başvuruda, 2010 yılından geriye doğru beş yıllık ve ileriye doğru 2011 Mart ayına kadar olan bir yıllık olmak üzere toplamda yaklaşık altı yıllık süre zarfındaki özel hasta muayenesi ve döner sermaye ek ödemelerinden kaynaklanan maddi kayıplarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle yapılan başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere uğranıldığı ileri sürülen 10.000,00-TL maddi tazminatın (ıslah sonrası 303.898,21 TL) her dönem alacağın doğduğu tarihten itibaren işleyecek faizi ile birlikte ve 30.000,00-TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
    Yukarıda aktarılan ve uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri ışığında belli bir uygulama tarihi esas alınarak istemde bulunulan davalarda; 2577 sayılı Kanunun 7. maddesine göre uygulama tarihinden itibaren 60 gün içinde, uygulama üzerine davacı idareye başvurmuş ise 12. maddenin yollamada bulunduğu 11. maddeye göre idarenin bu başvuruya cevap vermemiş olduğu hâllerde uygulama tarihinden itibaren en geç 120 gün, idarenin cevap verdiği durumlarda ise, uygulama tarihine kadar geçen süre de hesaba katılmak koşuluyla cevabın davacıya tebliğ tarihinden itibaren 60 gün içinde idari davanın açılmış olması gerekmektedir.
    Başka bir anlatımla dava, idareye yapılan başvuru tarihinden itibaren 120 gün içinde açılmış ise; ilgiliye, davanın açıldığı tarihten geriye doğru 120 günü geçmemek üzere, başvuru tarihinden geriye doğru 60 günlük süre içindeki ilk uygulama esas alınarak parasal haklarının verilmesi mümkün olup; idareye başvuru tarihinden itibaren 120 günlük ya da idarenin cevabının tebliğ tarihinden itibaren 60 günlük süreler geçtikten sonra açılmış olan davalarda ise, ancak dava tarihinden geriye doğru 60 günlük süre içinde kalan ilk uygulamadan doğan parasal hakların ödenmesi mümkündür.
    2577 sayılı Kanunun 12. maddesi kapsamında açılan işbu tam yargı davasında, iptal davasının açıldığı 19/04/2010 tarihinden geriye doğru 120 günü geçmemek üzere, başvuru tarihinden (01/02/2010) geriye doğru 60 gün içinde kalan ilk uygulamanın yapıldığı tarihten itibaren parasal ödemelerin ödenmesi mümkün olup, bu tarihten öncesine yönelik olarak davacıya herhangi bir ödeme yapılmasına olanak bulunmadığı, dolayısıyla bu kısma ilişkin olarak davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerektiği anlaşılmaktadır.
    Bu durumda; 20/12/2009 tarihi ile (davacının talebine bağlı olarak) 03/2011 tarihi arasında kalan dönemler için davacıya parasal ödemelerin yapılması, 20/12/2009 tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak ise süre aşımı nedeniyle herhangi bir ödeme yapılmasına olanak bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
    Davanın yasal faize ilişkin kısmı yönünden:
    Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı Kanunun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile; "Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir." cümlesi; aynı Kanun'un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanun'a geçici 7. madde ile "Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır." hükmü eklenmiştir.
    Nitekim, 6459 sayılı Kanun'un 4. maddesinin gerekçesinde; "AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde Ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır." ifadesine yer verilmiştir.
    Faiz, idarenin tazmin borcu bağlamında, kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'a göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
    Yapılan bu açıklamalar karşısında, uğranılan zararın gerçek miktarının Mahkeme tarafından yapılan inceleme sonucunda net bir şekilde ortaya çıkması durumunda, ortaya çıkan bu gerçek zararın tamamının tazmini amacıyla verilen miktar artırımına (ıslah) ilişkin dilekçenin yeni bir dava niteliğinde olmayıp, mevcut davada talep edilen tazminat miktarının ıslah suretiyle artırımına olanak sağlayan yasal bir hakkın kullanımına ilişkin olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, artırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, yasal faizin başlangıcının bu miktar yönünden de, idarenin uyuşmazlığın esasında ihtilafa, bir başka anlatımla temerrüde düştüğü tarih olduğu sonucuna varılmaktadır.
    İlk dava açılırken yüksek oranlı yargılama harçları vb. nedenlerden dolayı tazmini isteminde bulundukları bedel dava dilekçesinde düşük belirtilmiş ise de, davacının tazminine karar verilmesi konusunda gerçek iradelerini yansıtan miktarın, ıslah ile arttırılan gerçek zararları olduğunun, bu gerçek zararın, Mahkemece yapılan inceleme veya ıslah dilekçesinin verildiği tarihte değil, esasen idareye başvuru tarihinde ortaya çıktığı, ancak, davacı tarafından miktarı tam olarak bilinemediğinden ve tespit edilemediğinden dava açılırken talep edilemeyen bir zarar olduğunun kabulü, bu kabul doğrultusunda da ıslahla arttırılan dava değerinin tamamına davalı idarenin temerrüde düştüğü idareye başvurma tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesinin hukuka ve hakkaniyete uygun olduğunun kabulü gerekmektedir.
    Bu çerçevede, Mahkemesince maddi tazminata ilişkin olarak yeniden verilecek kararda, yasal faize ilişkin yukarıda yer verilen hususa göre değerlendirme yapılacağı açıktır.
    Hükmedilen yargılama giderleri ve vekalet ücretine yönelik kısmının incelenmesi:
    Anayasamızın 'Hak arama hürriyeti' başlıklı 36. maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir..." hükmüne ve 90. maddesinin son fıkrasında; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmüne, 148. maddesinin 3. fıkrasında ise, “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilir.” hükmüne yer verilmiştir.
    1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 'Avukatlık ücreti' başlıklı 164. maddesinde; avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği, 'Avukatlık ücret tarifesinin hazırlanması' başlıklı 168. maddesinde; yargı yerlerindeki işlemler ile diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin asgari hadlerini gösteren birer tarifenin hazırlanacağı, 'Yargı mercilerine karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücretinin miktar' başlıklı 169. maddesinde; yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücretinin, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamayacağı hususları hüküm altına alınmıştır.
    Alıntısı yapılan düzenlemelerden anlaşıldığı üzere, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin amacı, avukatların mesleklerini icra ederken hak edecekleri ücret için belli bir asgari sınır getirmek, böylece yapılan hukuki yardımın niteliği veya niceliği ne olursa olsun avukatın verdiği hukuki hizmetin maddi karşılığının belli bir miktarın altına düşmesini engellemektir. Öte yandan, avukatın, Avukatlık Kanunu'nun 164. maddesinde öngörüldüğü üzere, emek ve mesaisi dikkate alınırken, kişilerin hak arama özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte düzenlemelere Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde yer verilmemesi gerekmektedir.
    Anayasa Mahkemesi'nin, bir tam yargı davası sonucunda, davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda verilen 07/11/2013 gün ve Başvuru No:2012/791 numaralı kararında; “51. Sözleşmenin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de; maddenin, (1) numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan …bir mahkeme tarafından davasının …görülmesini istemek hakkı” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir. 52. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. 53. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir. (B. No: 2013/1613, 2/10/2013,§38 - 39) 54. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir... 61. taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. 62. Ancak, yukarıda da ifade edildiği üzere, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gereklidir.” ifadeleriyle konuya ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur.
    Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelere göre, istenen tazminatın reddedilmesi üzerine belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak nitelendirilemeyecektir. Ancak her bir uyuşmazlığın kendine özgü niteliklerinin ve uyuşmazlığa konu olayın, davacıların mahkemeye erişim hakkı üzerinde farklı sonuçlar doğurabilmesi de mümkündür.
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 Başvuru Numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında, özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1 maddesiyle bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
    21/12/2015 tarih ve 29569 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ve Mahkeme kararı tarihi itibariyle uyuşmazlığa uygulanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 'Manevi tazminat davalarında ücret' başlıklı 10. maddesinde; "Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur..." düzenlemesine, 'Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret' başlıklı 13. maddesinde; "Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez." düzenlemesine yer verilmiştir.
    Söz konusu Tarifede, manevi tazminat istemlerinde hükmolunacak avukatlık ücretine ilişkin özel düzenleme yapılmış olup, manevi tazminat isteminin kısmen reddi durumunda, reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre (nispi olarak) hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemeyecek ve manevi tazminat isteminin tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre (maktuen) hükmolunacaktır.
    Anılan Tarifede, maddi tazminat davalarında hükmolunacak avukatlık ücretine ilişkin manevi tazminat davalarında olduğu gibi özel ve ayrık bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Ancak, maddi ve manevi tazminat davaları için Tarifede yer alan düzenlemelerin, avukatın harcadığı çaba, gayret ve emeği ile hak arama özgürlüğünün kısıtlanmaması açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Tarifede, manevi tazminat isteminin kısmen reddedilmesi durumunda, karşı taraf vekili yararına hükmedilecek nispi vekalet ücretinin, davacı vekili lehine belirlenen nispi vekalet ücretini geçemeyeceği belirtilirken, maddi tazminat isteminin kısmen reddi halinde bu şekilde ayrık bir düzenlemeye de yer verilmemiştir.
    Tazminat isteminin tamamının veya bir kısmının reddedildiği hallerde düzenleme açısından durum bu şekilde ikili bir ayrıma tabi tutulmakta ise de; aynı maddi olaydan kaynaklanan ve tek bir dava dosyası kapsamında ele alınan maddi ve manevi tazminat istemlerinden birinin diğerine göre daha farklı ve daha fazla çaba, gayret ve emek sarf edilmesine gerek göstermemesine karşın, maddi ve manevi tazminat istemleri açısından vekalet ücretlerinin farklı şekilde belirlenmesi, avukatın harcadığı çaba, gayret ve emeği ile alınacak vekalet ücreti arasında orantısızlık oluşturacağı, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 164. maddesinde tanımlanan avukatlık ücreti kavramı ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmaktadır.
    Bu durumda, tümden ret ya da kısmen kabul, kısmen ret ile sonuçlanan maddi tazminat davalarında, taraflar lehine hükmedilecek vekalet ücretinin, kişilerin hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal etmeden ne şekilde hesaplanacağına ilişkin bir kural getirilmemiş olması, başka bir ifadeyle Tarifenin 10. maddesinin 2. ve 3. fıkralarına paralel bir düzenlemeye yer verilmemiş olması nedeniyle eksik düzenleme yapıldığı anlaşılmaktadır.
    Nitekim 20/11/2021 tarih ve 31665 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren meri Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 'Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret' başlıklı 13. maddesinin 3. fıkrasında; "Maddi tazminat istemli davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına bu Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez." şeklinde düzenleme getirilmiştir.
    492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 'Mevzuu' başlıklı 2. maddesinde; yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tâbi bulunduğu, 'Mükellef' başlıklı 11. maddesinde; genel olarak yargı harçlarını davayı açan veya harca konu işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle mükellef olduğu, 'Harçdan müstesna işlemler' başlıklı 13. maddesinin (j) fıkrasında; Genel Bütçeye dahil idarelerin bu Kanunun 1 ve 3 sayılı tarifelerine giren bütün işlemlerinin harçtan muaf olduğu belirtilmekle birlikte, parantez içi hükmünde yukarıdaki işlemlerin hesaplanacak harçlarının, Genel Bütçeye dahil idarelerin haklılığı nispetinde karşı taraftan tahsiline igili yargı merciince karar verileceği düzenleme altına alınmış olup, 'Harç alma ölçüleri' başlıklı 15. maddesinde, yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nev'i ve mahiyetine göre maktu esas üzerinden alınacağı, 'Değer esası' başlıklı 16. maddesinde; değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas olduğu, 'Harcın nispeti' başlıklı 21. maddesinde; yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınması gerektiği, 'Nispi harclarda ödeme zamanı' başlıklı 28. maddesinde ise; (1) sayılı tarifede yazılı nispi karar harcının dörtte birinin peşin, geri kalanının kararın verilmesinden itibaren bir ay içinde ödeneceği kurala bağlanmıştır.
    Anılan Kanun'un, yargı harçlarının gösterildiği (1) sayılı tarifesinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden, binde 68,31 oranında nispi karar harcı alınacağı belirtilmiştir.
    Bu bağlamda, hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden hesaplanacak nispi karar harcının tümüyle haksız çıkan tarafa, başka bir deyişle davalı idareye yükletileceği, nispi karar harcı dışında kalan yargılama giderleri için haklılık oranına göre değerlendirme yapılacağı hususu açıktır.
    Bu durumda, İdare Mahkemesince, maddi tazminata ilişkin olarak yapılacak yargılama neticesinde yeniden bir karar verileceğinden, maddi tazminata ilişkin vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden bu aşamada inceleme yapılmamıştır.
    Açıklanan nedenlerle, manevi tazminata ilişkin karar düzeltme istemi yönünden karar düzeltme isteminin reddine, maddi tazminata ilişkin karar düzeltme isteminin kabulü ile maddi tazminatın kısmen reddine, kısmen kabulüne ilişkin … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının bu kısımlarının bozulmasına, bozulan kısımlar hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 31/03/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi