
Esas No: 2022/2135
Karar No: 2022/4114
Karar Tarihi: 23.03.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/2135 Esas 2022/4114 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2022/2135 E. , 2022/4114 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
No : 2015/45-2021/788
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, (kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak ilâmında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı ve davalılardan Kurum vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Baki Kuru-Ramazan Arslan-Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 7. baskı, ... 1995, s. 231).
Bu nedenle davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani bir davada taraf olabilmek için, ya hakiki şahıs; ya da hükmi şahıs olmak gerekir. Zira taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder (Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, 7. Baskı, ... 2000, s. 288 ).
Ticaret şirketlerinin taraf ehliyetinin son bulması konusuna ilişkin; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Tüzel kişiliğinin devamı” başlıklı 269. maddesine göre; “ (1) Tasfiye hâline giren şirket, ortaklarla ilişkilerinde de, 293'üncü madde hükmü saklı kalmak kaydıyla, ehliyeti tasfiye sonuna kadar bu amaçla sınırlı olarak tüzel kişiliğini korur ve ticaret unvanını buna “tasfiye hâlinde” ibaresini ekleyerek kullanmakta devam eder.” yine aynı Kanunun “Tasfiyenin sonu” başlıklı 303. maddesinde; “ (1) Tasfiyenin sona ermesi üzerine, şirketin ticaret unvanının sicilden silinmesi ve bunun tescil ve ilanı için durum, tasfiye memurları tarafından ticaret sicili müdürlüğüne bildirilir.” denilmektedir.
Bir ticaret şirketinin taraf bulunduğu bir dava devam ederken şirket tasfiye haline girerse, şirketin taraf ehliyeti son bulmaz. Zira, şirketin tüzel kişiliği tasfiye amacıyla sınırlı olmak üzere devam eder. Şirket davada taraf olarak kalmayı sürdürür; yalnız, şirket davada tasfiye memurları tarafından temsil edilir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. I, ... 2001, s. 935, aynı yönde görüş için bkz. İlhan E. Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 6. Bası, ... 1975, s. 209 ). Ancak ortaklık, ticaret sicilinden kaydı silininceye kadar tüzel kişiliğini korur. Bu nedenle, gerek infisah gerekse fesih kararı, ortaklığın sonunu değil, tasfiye işlemlerinin başlangıcını ifade eder. (Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku Temel Esaslar, 10. Baskı, 2011, s. 511; İsmail Doğanay, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. II, 4. Baskı, 2004, s. 1309)
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.06.2009 gün ve 2009/11-173 E. -2009/247 K. sayılı ve 14.3.2012 tarih ve E. 2011/12-850, K. 2012/147 sayılı ilamlarında da; iflas eden şirketin ticaret sicilinden kaydı silinmekle dava ve taraf ehliyetinin sona ereceği kabul edilmiştir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde; Tekiş İnşaat Limited Şirketi’nin 23.04.1960 tarihinde ticaret siciline tescil edildiği, 23.10.2014 tarihinde re’sen silindiği; davacıya ilgili şirketin ihya amacıyla dava açması için Mahkemece yetki verildiği, 09.06.2021 tarihinde şirketin ihyasına dair karar tesis edildiği ancak şirketi temsil amacıyla tasfiye memuru tayin edilmediği anlaşılmakla; şirketin iş bu davada temsiliyetinin sağlanması için, ihyaya dair karar verilen ilgili şirkete tasfiye memuru tayin edilmesi, sonrasında karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, temyiz eden davacı ve davalı Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, Üye ...’ın muhalefetine karşı; Başkan ..., Üyeler ..., ..., ...’nın oyları ve oyçokluğuyla, 23/03/2022 gününde karar verildi .
KARŞI OY GEREKÇESİ
1.Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık, hizmet tespit davasında taraf olan "limited şirketin sicilden resen terkin edilmesi üzerine tekrar ihyasında tasfiye memuru atanıp atanmayacağı” noktasında toplanmaktadır.
2.Somut uyuşmazlıkta, mahkemece yargılama sırasında resen tasfiye memuru atanmayan davalı şirket 6102 sayılı TTK’nun Ek 7. maddesi uyarınca ihya edilmiş ve terkinden önceki şirketin sicildeki adresine dava tebliğ edilmiştir.
3.Çoğunluk görüşü ile ihya edilen şirkete tasfiye memuru tayin edilmesi ve davada şirkete temsilen tasfiye memuruna tebliğin yapılarak taraf teşkili sağlanması gerektiği gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.
4.6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun geçici 7. maddesi uyarınca, münfesih olmasına veya sayılmasına rağmen tasfiye edilmemiş anonim ve limited şirketler ile kooperatifler, 01.07.2012-01.07.2015 tarihleri arasında ilgili kanunlardaki tasfiye usullerine uyulmaksızın tasfiye edilmiş ve ticaret sicili kayıtları silinmiştir. Ancak, anılan hükümde, ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanların haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilme hakkı da tanınmıştır. Açılan dava üzerine mahkeme tarafından ihya kararı verilmesi halinde ise ilgili şirket ve kooperatif tüzel kişiliğini yeniden kazanacaktır.
5.Geçici 7. maddenin 15. fıkrasının son cümlesi; “Ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilir.” hükmünü içermektedir. Buna göre şirketin, geçici 7. madde kapsamında ilgili ticaret sicil müdürlüğünce gerçekleştirilen terkin işleminin hukuka aykırı olduğu ve terkin işleminin anılan maddede işaret edilen usul ve esaslara aykırı şekilde gerçekleştirildiği, şirket alacaklıları yahut hukukî menfaati bulunanlarca terkin tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde dava yoluyla ileri sürülebilir. Terkin işlemindeki hukuka aykırılıklara ilişkin olarak geçici 7. maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, şirketin taraf olarak yer aldığı derdest bir davanın varlığı yahut aynı maddedeki ihtar ve ilan usullerine aykırılıklara örnek olarak gösterilebileceği gibi münfesih sayılmasını gerektiren nedenlerden hiçbirisi mevcut olmayan şirketin hatalı şekilde re’sen terkin kapsamına alınması da başka bir örnek olarak belirtilebilir.
6.Esasen bu tür sebeplere dayalı olarak açılan davada şirketin ihyasını talep eden davacı, ticaret sicil müdürlüğünce münfesih kabul edilerek terkin edilen şirketin varlığını devam ettirdiğini veya re’sen terkin sürecinin hukuka aykırı olarak işletildiğini ileri sürerek bir nevi gerçekleştirilen terkin işleminin iptalini istemekte olup davanın kabulü hâlinde verilecek olan ihya kararı da şirketin terkin işleminin iptali niteliğinde olacaktır. Buradan hareketle hukuka aykırı terkin işlemi nedeniyle geçici 7. maddenin 15. fıkrasına dayalı olarak açılan dava sonrasında verilecek ihya kararı, TTK’nın 547. maddesi anlamında ek tasfiye olarak nitelendirilemez. Zira hukuka aykırı şekilde geçici 7. madde kapsamında terkin edilen şirketin ihyasında amaç, eksik kalmış tasfiye işlemlerinin tamamlanarak şirketin tekrar ticaret sicilinden silinmesinden ziyade hukuka aykırı terkin işleminin iptaliyle şirketin usulsüz terkin öncesindeki hukukî statüsüne kavuşturulmasıdır. Böyle bir karar sonrasında ihyasına karar verilen şirket, herhangi bir şekilde tasfiye aşamasına girmeksizin hukuken varlık kazanır(Y. HGK. 28.09.2021 tarih ve 2017/11-3184 E, 2021/1107 K).
7.Dosya içeriğine göre davalı şirket, tasfiye süreci olmaksızın sicilden terkin edilmiştir. Açılan dava hizmet tespiti olup ek tasfiye niteliğinde değildir. İhya ile terkinden önce temsil eden limited şirket müdürüne davanın tebliği gerekir. Davada temsile yetkili müdüre tebliğ yapılmamış, şirketin kapalı adresine tebliğ çıkarılmıştır. Bu usule aykırıdır.
8.Açıklanan nedenlerle kararın bu yönde bozulması gerekirken, tasfiye memuru atanması yönünde bozulması görüşüne katılınmamıştır.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.