14. Hukuk Dairesi 2016/14040 E. , 2019/5569 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 22.07.2013 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 17.06.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava suya vaki müdahalenin meni ve kal istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının hissedarı olduğu 134 parsel sayılı taşınmazdan çıkan suya, 248 parsel sayılı taşınmazın hissedarı olan davalının müdahale ettiğini, davacının sudan faydalanmasının engellendiğini bu nedenle bahse konu suya davalı tarafından yapılan müdahalenin meni ve kal"ine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, 248 parsel sayılı taşınmazda davalıya hisse satan ..."ın 248 parsel sayılı taşınmaza ev yaptığını, davaya konu suyu da emek ve para sarf ederek 134 parsel sayılı taşınmazdan toprak yüzeyine çıkardığını, ev ile birlikte suyun kullanım hakkının 10.03.2012 tarihli senet ile bedel karşılığında davalıya satıldığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne, 134 parsel sayılı taşınmazdan çıkan suya davalı tarafından yapılan müdahalenin men"ine, kal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesi gereğince de; "Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır."
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabii ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/Eren/Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera,orman vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Somut olayda; davacıya ait taşınmaz içinde bulunan suya, davalının müdahale ettiği belirtilerek, suya yapılan müdahalenin önlenmesi ve kal"i istenmiştir. Mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporu ile davalı tarafın su ihtiyacının niteliği (içme, sulama, temizlik vs.) tespit edilmemiş ve bu ihtiyacın başka türlü temin edilip edilemeyeceği hususu değerlendirilmemiştir.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş, yukarıda belirtilen hususlar dikkate alınarak suların en az olduğu bir dönemde, su işlerinden anlayan uzman bilirkişi (2 jeoloji mühendisi), 1 ziraat mühendisi ve 1 fen bilirkişi ile yeniden keşif yapılarak dava konusu suyun debisi ölçülerek, tarafların yararlandığı başka sular varsa bunlar da gözetilerek, mevcut haliyle suyun kullanılması için tarafların içme, temizlik ve sulama sırasına göre ihtiyaçlarının belirlenmesi, özellikle davalı açısından başka bir su kaynağından bu ihtiyaçların giderilip giderilemeyeceğinin saptanması ve su rejiminin kurulması gerekmektedir.
Belirtilen hususlar gözetilmeden eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ..."ın temyiz itirazlarını kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.09.2019 gününde oy birliği ile karar verildi.