8. Hukuk Dairesi 2009/5740 E. , 2010/627 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ Sulh Hukuk Mahkemesi
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair ... Sulh Hukuk Hâkimliğinden verilen 18.03.2009 gün ve 364/145 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, vergi kaydı ve kazanmayı sağlayan zilyetlik nedenlerine dayanarak dava dışı 104 ada 372 parselle birlikte kullanılan Hazine üzerinde kayıtlı dava konusu 104 ada 694 parselin tapu kaydının iptaliyle vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, kazanma koşullarının oluşmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tarla niteliğindeki 1254 m2 yüzölçümüne sahip 104 ada 694 parsel, aynı ada 372 parsele uygulanan 1937 tarih 229 sayılı vergi kaydının miktar fazlası olarak 01.05.2006 tarihinde Hazine adına tespit edilmiş, tutanağın 05.01.2007 tarihinde kesinleşmesi üzerine tapu sicili oluşmuştur.
Dava; TMK.nun 713/1,3402 sayılı Kanunun 14 .maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve inceleme karar vermeye yeterli değildir.Davacı vekili vergi kaydı ve kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanarak talepte bulunmuş,keşif sırasında yerel bilirkişi ve tanıklar taşınmazın 30 yıl kadar önce ölen babasından kaldığını bildirmişler ancak davacıya intikal şekli ve taksim konusunda bir açıklamada bulunmamışlardır. Mahkemece taşınmazın davacıya intikal şekli üzerinde durulmamış, TMK.nun 701 ve 702.maddeleri uyarınca dava şartı yönünden araştırma yapılmamıştır.
Diğer yönden, dava konusu taşınmaz aynı ada 372 parsele uygulanan 1937 tarih 229 sayılı vergi kaydının sınırında mera bulunması nedeniyle miktar fazlası olarak Hazine adına tespit edilmiş olup çevredeki parsellere uygulanan 1937 tarih 228 ve 232 sayılı vergi kayıtları da bu yönü mera olarak göstermektedir. Mahkemece usulüne uygun olarak kadim ve tahsisli mera araştırması yapılmamış, mera haritası ve kayıtları istenilerek taşınmazın öncesinin mera olup olmadığı ve meradan elde edilen yerlerden olup olmadığı belirlenmemiş, çevre parsellerden 104 ada 370,373,415 ve 695 parsellere ait tapu kaydı, kadastro tutanakları ile dayanak belgeleri getirtilerek taşınmaz yönünü ne nitelikde gösterdiği üzerinde durulmamış, taşınmazın davacıdan babasına kaldığı bildirilmesine karşılık miras bırakan ve diğer mirasçılar hakkında 3402 sayılı Kanunun 14.maddesi uyarınca belgesiz araştırması yapılmamıştır.
Uyuşmazlık dava konusu taşınmazın niteliğinin belirlenmesi ile ilgilidir. Başka bir ifade ile dava konusu taşınmazın öncesinin mera niteliğindeki yerlerden olup olmadığı hususunun araştırılması ile ilgilidir. Bir yerin öncesinin veya halihazır durumunun tahsisli veya kadim meralardan olup olmadığı ayrı usul ve şekilde araştırmaya tabidir. Zira tahsisli ve kadim meraların oluşumu itibariyle farklılıkları vardır. Tahsisli meralar, yetkili merciler tarafından kamunun yararlanmasına ayrılmak suretiyle ve tahsis yoluyla oluştuğu halde kadim meralar, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel olarak o yer halkının yararlanması suretiyle kamu malı niteliğini kazanırlar. Yargıtay HGK’nun 30.10.1991 tarih 1991/8-427-544 ve 3.5.1995 tarih ve 1995/17-149-502 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi bir yerin yetkili bir merci tarafından mera olarak tahsis edilmesi, evveliyatı itibariyle o yerin mutlak surette mera olarak kabulüne yeterli olmadığı gibi zilyetlikle iktisap iddiasının dinlenmesine de engel değildir. Ne var ki, yetkili merci tarafından bir yerin mera olarak tahsisinin yapılmış olması durumunda gerçek kişinin o yerdeki zilyetliği sona ereceğinden mera olarak tahsisin yapıldığı tarih itibariyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının saptanması gerekir. Taşınmazın tahsis yoluyla değil de kadim mera olduğunun anlaşılması halinde ise hiçbir şekilde kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; tahsisli veya kadim mera olup olmadığının usulüne uygun şekilde araştırılmasıdır.
Taşınmazın tahsisli meralardan olup olmadığı hususu araştırılırken, öncelikle bu yerde mera tahsisinin bulunup bulunmadığının İl Özel İdaresi, ilgili Tapu Sicil ve İlçe Tarım Müdürlüklerinden sorulması, varsa mera norm kararı ile tahsis tutanağı ve paftası getirtilerek mahallinde uygulanıp nizalı taşınmazın bu belgeler kapsamında kalıp kalmadığı, mera norm kararına göre tahsis edilen meranın menşei norm kararından araştırılarak tahsisin mevcut kadim meradan mı, yoksa 4753 sayılı Kanunun 8.maddesine göre Bakanlık emrine geçen yerlerden mi yapıldığı tahkik ve tespit edilmelidir. Taşınmazın öncesinin kadim mera niteliğinde olup olmadığı hususu araştırılırken yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre, komşu köylerden seçilecek yerel bilirkişi ve tanık ifadeleri ve uzman bilirkişi ziraat mühendisi aracılığı ile tespiti, toprak tevzi komisyonu veya kadastroca işlem gören yerlerde komşu parsellere ait tutanak ve dayanağı belgeler getirtilerek mahalline uygulanmak suretiyle dava konusu taşınmaz yönünün ne şekilde gösterildiği tespit edilerek nizalı taşınmaz ve çevreleyen komşu taşınmazın mera niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi, miras bırakana ait mirasçılık belgesi istenilerek davacıdan başka mirasçı bulunup bulunmadığı, dava konusu taşınmazın intikal şekli, terekenin elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olup olmadığının belirlenmesi, tereke elbirliği mülkiyeti şeklinde ise TMK.nun 701 ve 702.maddeleri uyarınca davacı tek başına dava açamayacağından davacının davasının dava koşulu yokluğu nedeniyle reddine,taşınmazın taksim veya mülkiyetin intikalini sağlayan nedenlerden biriyle devri halinde yukarıdaki araştırma ve incelemeler yapıldıktan sonra şimdiki gibi davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Davalı Hazine vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün açıklanan nedenlerle ve HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.