8. Hukuk Dairesi 2014/16522 E. , 2016/352 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katılma Alacağı
... ile ... aralarındaki katılma alacağı davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair... Aile Mahkemesi"nden verilen 20.03.2014 gün ve 924/186 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı ve davalı vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ..., evlilik birliği içinde edinilen taşınmaz nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL katılma alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı 06.03.2014 tarihli dilekçesi ile talep miktarını artırarak, toplam 40.000,00 TL talep etmiştir.
Davalı ..., taşınmazın kredi ile alındığı ve borcunun devam ettiği, dava konusu taşınmazın devrettiği, tasfiyeye konu mal bulunmadığını iddia ederek açılan davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın edinilmiş mal olduğu, borcunun devam ettiği gerekçesi ile mahkeme hakimince hesaplanarak boşanma davasından sonra ödenen kısım denkleştirip 25.900,13 TL"nin karar tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Hüküm, davacı ve davalı tarafından hükmün esası yönünden temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.
Tasfiyeye konu taşınmazın, bedelinin tamamının ya da bir kısmının kredi ile karşılanması durumunda, kredi veren kuruluşa yapılan geri ödemelerin isabet ettiği dönemden, miktarından ve taksit sayısından hareketle mal rejiminin tasfiyesi sonucunda eşlerin alacak miktarları belirlenir. 4721 sayılı TMK"nun 202/1. maddesi gereğince edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde yapılan ödemelerde, eşler lehine değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacak hakları doğabilecektir. Kredi borcu ödemelerinin bir kısmının mal rejiminin devamı süresince, bir kısmının da daha sonraki tarihlerde yapılmasında, mal rejiminin geçerli olduğu dönemin sonrasına sarkan ödemeler, dava konusu taşınmazın borcu kabul edilerek tasfiye gerçekleştirilir.
Yukarıda açıklandığı gibi iki döneme yayılan kredi borcu ödeme tablosu mevcut olduğunda; öncelikle, mal rejiminin sona erdiği tarihte henüz vadesi gelmediği için ödenmemiş kredi borç miktarının, toplam kredi borcuna oranı bulunur. Sonra bulunan bu kredi borç oranının, taşınmazın toplam satın alım bedeli karşısındaki oranına dönüşümü gerçekleştirilir. Tespit edilen bu oranın, taşınmazın tasfiye tarihindeki (karara en yakın) sürüm(rayiç) değeri ile çarpılmasıyla borç miktarı belirlenir. Bu ilke ve esaslara göre saptanan taşınmazın borç miktarı, tasfiye tarihindeki sürüm değerinden düşüldükten sonra kalan miktar, değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacağı hesaplamasında göz önünde bulundurulur.
Buna göre; öncelikle, tasfiyeye konu taşınmazın satın alma bedeli, bunun kredi ile ve varsa kredi dışında eşlerin kendi imkanları ile karşıladıkları miktarlar ve oranları ile tasfiye (karara en yakın) tarihindeki sürüm (rayiç) değeri ayrı ayrı belirlenmelidir.
Açıklamalar doğrultusunda hesaplama yapılabilmesi için, iddia ve savunma çerçevesinde, taşınmazın satın alınmasına ilişkin akit tablosuyla birlikte tapu kaydı, kredi sözleşmesi ve kredi borcu ödeme tablosu dahil finans kuruluşu kayıtları, ihtiyaç duyulması halinde eşlerin malın alınmasında katkı olarak kullandıklarını ileri sürdükleri malvarlıklarına ilişkin sair belgeler bulundukları yerlerden getirtilerek uyuşmazlığın çözümünde göz önünde bulundurulmalıdır. Uyuşmazlığın çözümünde kullanılabilecek belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden oluşan kurulundan da yardım alınmalıdır.
Somut olaya gelince; eşler, 14.06.1989 tarihinde evlenmiş, 21.10.2009 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK"nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TKM 170.m), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir(4722 sayılı yasanın 10, TMK 202.m). Tasfiyeye konu 3234 parsel 16 nolu bağımsız bölüm, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 06.04.2006 tarihinde satın alınarak, davalı eş adına tescil edilmiştir; Taşınmaz davalı eş tarafından boşanma davası açıldıktan sonra 14.12.2012 tarihinde 3. kişiye devredilmiştir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK 179.m).
Yukarda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca yapılan incelemede;
HMK 266. maddesi Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz." şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkesin bilmesi gereken konularla, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konular dışında kalan ve çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi oy ve görüşünü alması gerekir. Zira, vurgulanan bu ilke hem öğretide hem de Yargıtay uygulamasında benimsenip, kökleşmiştir (Kuru/Arslan/Yılmaz: Medeni Usul Hukuku, 16. Bası, Ankara 2005, Sahife:502 vd.; Pekcanıtez/Atalay/Özekes: Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, Sahife:517 vd.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 09.03.2008 gün ve E:2008/11-262, K:2008/260; 28.03.2007 gün ve E:2007/11-154, K:2007/168; 07.03.2007 gün ve E:2007/11-94, 2007/113; 14.05.2008 gün ve E:2008/11-392, K:2008/377; 27.06.2012 gün ve E:2012/7-293, K:2012/418; 17.04.2013 gün ve E:2012/11-783, K:2013/553; 18.02.2015 gün ve E:2013/19-1362, K:2015/826 sayılı ilamları).
Hakim basit hesaplama gerektiren işlerde bizzat hesaplama yaparak karar verebilirse de denetlemeye imkan verecek şekilde hesap raporu alınarak karar verilmesi esastır. Uyuşmazlık konusu artık değere katılma alacağının mahkeme hakiminin kendisi tarafından hesaplanması suretiyle karar verilmiş ise de, yapılan bu hesap hatalıdır.
Kaldı ki, somut uyuşmazlıkta, mahkeme hakiminin gerekçeli kararda artık değere katılma alacağını hesaplayarak, bu şekilde karar vermesi doğru olmamıştır. Zira, tarafların yapılan hesap hata ve yanlışlıklarına itiraz olanağı ve varsa bunların düzeltilmesi imkanı kullandırılmamış, bu suretle hukuki dinlenilme hakkı (HMK.m. 27) ihlal edilmiş olabilir. Bu husus, yerleşik İçtihatlarda da benimsenmiştir. (bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 18.03.2015 gün ve E: 2014/15-2128, K: 2015/1047 sayılı ilamı).
Mahkemece, yukarda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca, denetime elverişli uzman bilirkişi incelemesi yaptırılarak gerçekleşecek sonuca göre karar verilmesi gerekirken; usulünce inceleme yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeplerle 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca taraflar yararına BOZULMASINA, bozma sebebine göre tarafların diğer temyiz itiralarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve taraflarca HUMK"nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 470,20 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine ve 442,35 TL peşin harcın da istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 18.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.